20 Ekim 2010 Çarşamba

.taedium vitae

Ağaçta asılıyım. Bir sağa, bir sola. Yavaş yavaş sallanıyorum. Hamak keyfi paha biçilmez. Lades kemiğini andıran kurumuş dalcıklar dökülüyor arada üzerime. Umursamıyorum. Rüzgâr fısıldıyor kulağıma. Yapılacak çok şey var. Olanca karmaşanın içine girmeyi gözüm kesmiyor. Gökyüzüne bakmak için başımı hafifçe kaldırıyorum. Yaprakların arasında hayal meyal varlığını hissettiren güneşle karşılaşıyorum. Ah, ne çok özleyeceğim kim bilir. Tatil bu olsa gerek.

Bahçede deniz ve kum yok. Ablam ve o yok. Kin ve yas yok. Her an yanı başında olan arkadaşlarından eser yok. Her yönüyle dert ve tasa yok. Oluşmaya uygun ortam bile yok. Bu kadar yokluk içinde huzurun olması ise bir o kadar şaşırtıcı. İnsanlar da doğayı örnek alabilse.. Keyfimize diyecek “yok” olurdu.



Mütevazı güneşimin altında ruhumu dinlendiremeyeceğim artık. Evet, döndüm. Aidiyet hissi sanırım bu şehirle arama ara sıra mesafe koyan. Kara bir delik misali içine çekiyor seni. Olanca yaşanmışlıklar bırakmıyor peşini hiçbir zaman. Bütün stresi ve sıkıntısı ile seni bekliyor kapıda. Kollarını açmış seni beklerken şehir, bir bağımlının tablosunu çiziyorsun adeta. Bir tarafın can atar halde bir tarafın halen hırçınken bünyendeki “bırak sarsın seni” temalı deli çığlıklara yeniliyorsun.

Başlarda mutlusundur hep. Yiyip bitirmeye başlamamıştır henüz seni. Sonrasında ise yavaştan önce şehre sonra etrafındakilere, en yakınındakilere ve en sonunda kendine yabancılaşmaya başlarsın. Kısa zamanda fark etmişsindir ki ne şehirledir kavgan ne yanı başındakilerle. Dur durak bilmeyen gelgitler ister istemez yormaya başlar ruhunu. Nerede kaldı huzur? Nerdesin?



Başta insanlar olmak üzere kesin ve net olsa her şey, sorunsuz olsak ya da sorunlarımız açıklığımızda olsa. İnsanların bakışlarından anlaşılsa her şey. Seni s.kmek mi istiyor üzmek mi ya da her ikisi de. Belki de hiçbiri. Ancak o zaman bir cevap arayışında olurduk en azından. Olanca belirsizliğin arkasında ne getirdiği faili meçhul. Ama insanlar hep karmaşık yolu seçerler. Nedeni bilinmezliklerle doluyken bile.



Bilmiyorum. Aslında birçok teoriyi de bilmiyorum. Ancak böyle bir şey değil bu. Hayatı değil kendimi bilmiyorum. Gelecek yıllarda yaşanabileceklerle ilgili milyonlarca seçenek türetebilirim. Derdim hayatın beni nereye koyacağı değil. Öyle bir alternatif vardır ki ne, ne olacağım kalır ne, ne olabileceğim ne de birkaç sene sonrasında ne olduğum. Tonlarca hayat unutulabilir. Tek isteğim şehrin barındırdığı bütün dengesiz-lik-lerden kurtulmak, soyutlanmak. Gerekirse kendimden bile. Hayatla değil benim münakaşam. Bu yüzden cevabımın onda olmadığının en başından beri farkındayım. Peki, biri bana söyler mi, bilmediğim bir şeyi nasıl unutabilirim?







Begbie..*