24 Şubat 2014 Pazartesi

.sudden

" Sen beni bosuna hic kalbinin oralara koyma.."

Anlik yasamak neyse de kendim kadar umursamaz bir insana daha rastlamadim hayatimin su son 8 yilinda hani. Malum hizli geciyor zaman, yapacak bir sey yok. Isin ilginc tarafi, dogru – yanlis, hakli –haksiz her sekilde her biri  benim. Bir anlik bosalmalarimi da saymazsak sanirim pek sikinti yasadigim da soylenemez. Demek istedigim, mutlu olduklarim agir basiyor olsa gerek halen devam edebiliyorum bazi seylere. Farkli zaman dilimlerinde apayri iki insan oldugum gercegini ne yapacagiz bilmiyorum ama; la la la la ben de boyleyim la la la la hep de boyleydim.


Deneme yazmayi ozledim mi ona bile karar veremedim su ilk paragrafta ama gercekten insani rahatlatiyor diye dusunurdum eskiden. Uc bes gozyasi falan; oh kafa rahat, yalnizken tabii. Simdiyse, never & ever dedigim hareketleri yaparken buluyorum kendimi sirf sakinlesecegim diye. Bir de sey var hani: harekete geciren seyler.


Hayat ne ki sonucta, anlik bir bulusma mi acaba? Yoksa gercekten de iz birakir mi insanlar o anlarda? Fazla dusunmemek en mantiklisi. Du-sun-me-ye-cek-sin. Yoksa bir bakmissin hindi de erdi sonun..


Peki siz gercekten geldiginiz gibi gidebilir misiniz? Hani ben takilip kalmayin desem de, bazen haketmedigini dusundugumuz seyler yapariz insanlara. Sadistlik mi desek kendimiz pek memnun da sayilmayiz bu durumdan aslinda ama bazen ucup, kurtulamazsiniz her seyden. Onlar da kurtulamaz, icimizde bir yerlerde kalirlar.


Her seyi bir kenara attigimizda peki, kendi hayatimizdan yedigimiz bosunaliklar bizi ilgilendirir, ya baskalarindan aldiklarimiz? Istersen, dusunme iste. Sorgulanmazsin da belki.


Ruhum.



Begbie..*

28 Mart 2012 Çarşamba

.manifest of exhaustion

Merhaba bomboş sayfa, merhaba yeni bir gün. Bakıyorum ki saatlerimiz beşi gösterirken, açıkçası bu bana pek bir şey ifade etmiyor. Tabii, bazı şeyler beni düşünmeye sevk etmiyor değil. İstediğim çok şey var, uzun vadeli planlarım ve almaya çalıştığım kararlar peşimi bırakmıyor. Ancak yapılacak şeylerin çokluğu beni yıldırmaya çalışmıyor da değil. Nasıl bir bıkkınlıktır ki bu; aylardır bir kelime bile kendimi ifade etmeye harcamamışım doğrusu. Sıkıntı bende mi, hayatta mı yoksa hayatla olan kavgamda mı halen çözebilmiş değilim.


Kendimi boşlukta hissettiğim zamanlarda, hangi amaca doğru sürüklendiğimi merak ediyorum. Bu karşımda özleyecek bile birini bulamamaktan mı kaynaklı yoksa neyi daha çok önemsediğimle mi halen anlam veremiyorum. Sonra, an geliyor ki etrafımdaki insanları tanıyamadığımı düşünmeye başlıyorum. Bazen de elim herhangi bir teknolojik cihaza gitmiyor ki; iletişim kurmama yardım etsin. Ne kendimle, ne kaybettiklerim ne de erişemediğimi düşündüklerimle..


Uyku gelsin istiyorum ki salak rüyalarıma dönebileyim, yorulmaktan yorulduğumu hissediyorum. Gerçekten, böyle bir fiil mevcutmuş; benden söylemesi. Arada zamanı yetiştiremediğim durumu da var tabii. Kişisel zevk diye bir şey kalmadı bende. Hayır, istediğim gerçekten fazla bir şey değil ki;
- Hiçbir şey yapmamak. Sadece 1 haftacık, evimde hatta yatağımdan çıkmasam bile olur.
Sanırım fazla gelen kimseyle görüşmemek isteyişim yoksa çoktan halledilirdi değil mi ama?


Yazının bile devamını getiremeyecek kadar yorgunken; hayat beni ne kadar bekler ki?


14 Aralık 2011 Çarşamba

.rubik's cube

İnsanın kendi kritiğini yapmaya çalışması gerçekten büyük sıkıntı. Ne kadar tanımını becerebilse bile sonuç çözüm üretmeye geldiğinde veya uygulamaya çalışmaya yapılması çok elverişli durmuyor, bu da sırf kendi bencilliğimizden. Kararsızlık bir yere kadar denilen zamanlarda bile susmak neyi gösterir? Tepkisiz kalmak istemezken hem de..


Hani bırakıp da gidemediğiniz anlar olur. Bir şeyler yapmanız gereken, bunu düşündüren, sizi buna iten. İşte bu zamanlarda bile, halen donuk kalabiliyorsanız gerçekten yaşadığınızı sorgulamalı mısınız? Hisleriniz, uzun zaman önce terk etmiş midir sizi? Sorular kafanızı kurcalarken, bunca boş bakışlar niyedir?..


Konuşmanın bir yerinde; kendi doğanın nasıl olduğunu açıklamaktan bıktığında, anlamlar yüklemenin anlamana yardımcı olmadığını karşındakine anlatmaya çalışmanın eline bir şey geçirmeyeceği gerçeğini nasıl daha açık bir şekilde ifade edebilirsin ki? Durumlar hep aynı, yalnızca izah etmeye çalıştığın kişiler farklılık gösterirken olayın ironik yönünü mü düşünmelisin; yoksa işin içinden nasıl çıkacağını mı? Er ya da geç yanından kaçacakları gerçeği her ne kadar moral bozucu olsa da kimse Rubik Küpü misali birisini çözmeye uğraşmadı, uğraşmaz.


Sosyal ilişkilerinde bu kadar zıtlığı barındıran bir kişiyi daha bulabileceğimi sanmıyorum. İşin kötü tarafı ne yapılabileceği hakkında bir fikir de yürütemiyorum. Bunun birilerinden kalan bir lanet olduğuna inanmak gerçekten acizlik midir? Bir şeyler artık aleni bir şekilde ortadayken neydi benim suskunluklarım? Sorumluluklardan kaçmak mıydı, “o”ndan kaçmak mıydı?.. Yoksa kaçanın ben olmadığım gerçeği miydi? Gerçekler bu kadar değişken bir haldeyken, kendi doğrularımızın ve yargılarımızın ne gibi bir önemi olabilirdi ki? Yalnızca bu kadar komplex biri olmamayı dilerdim. Hüzünlerimi bile sınıflandıramaz oldum..


Kırılganlıktı sanırım tek derdim. Ne karşımdakileri üzmek, ne huzurunu kaçırmak ya da güvenini yıkmak.. Bazı şeylere karşı sırt çevirmek değildi benimki, altında yatan sebebi anlamadan kaçmak olarak nitelendirilmemeliydi. Kendini düşünmek bu olmamalıydı çünkü kararsızlıklarımın başlıca sebebi; kimsenin incinmesini istememekti, benim gibi.





Begbie..*


10 Kasım 2011 Perşembe

.now and then

Bazen küçük, mutlu, aptal olan kız benim. Bazen kimseye zararı dokunmayan, kendi halinde, kolay kandırılabilen. Bazen saflık boyutunda olamayacak kadar salak ve çoğunlukla kararsız. Bunların sonucunda koskocaman bir güven problemine sahip olan da benim. Ben kim miyim? Sokakta gördüğünüz zaman üstte saydıklarımın hiç birini beklemediğiniz şahısım. Belki hep mutlu olduğumu düşünmüşsünüzdür. Sorarım size her daim mutlu olmak mümkün mü? Bence değil. Üzgünüm; insanlar kırıcı, insanlar kırılgan.. Bunları bildiğinizi ben de biliyorum elbet. Benimki paylaşma isteği yalnızca; halen kaybettiğim huzuru bulmuş değilim de. Kim bilir nerede uykuya dalmıştır, bensiz.

Hani bir şeyi çok istersiniz. Sonucunu bilirsiniz; ama ortasını göremediğiniz için bir belirsizlik içinizi kaplar ya, “ acaba? “ lardan oluşan. Zihninizi kaplar, bulandırır.. Hiçbir sonuca vardırmaz. Şartlar, şahıslar, zaman.. En başta zaman, her şeye karşıdır ya hani. Denemek için bile yorulmuşsunuzdur kimi zaman. İnsan denemekten yorulur mu? Sonucunu değiştirmeyeceğini bildiği için, belki. Arzular, bazen hiçbir anlama gelmez. Bazı şeyler önünü alamadığımız mutsuzlukları beraberinde getirir.

Fazla düşününce, alacağın sonucun süresini hızlandırmıyorsun. Yalnızca kendi sorunlarını genişletip, kendini yormuş oluyorsun. Yalnız böyle dediğime de bakmayın, ben aksini beceremeyenlerdenim.

Kararsızlıklarım önüne geçemediğim su götürmez bir gerçek. Aslında kim olduğuma dair, beni anlatacak bir kaç kelimeye bile sahip değilim. Henüz kendimi ifade edemezken, insanların benden karar vermemi beklemeleri oldukça yersiz ve gereksiz. Sıkboğaz etmekten başka bir şeye yaramıyor doğrusu bu da ters tepki yaratıyor anca.
Evet, tam olarak dürüstüm demiyorum ama yalancı değilim. Bazı şeyleri göz ardı etmek tamamen farklı bir olay. Duygularımı anlatamamamın bir sebebi de kafamdaki sorular, şahıslar. Ya da daha açık davranmam gerekirse tek bir şahıs. Her şey “ o “ nda bitiyor gibi görünmüyor olabilir; ancak ne yazık ki öyle. Öyle bir çıkmazdayım ki, tüm çıkışlara geç kalmış durumdayım.

Ufacık, minicik kalıp; her şeyi arkamda bırakmak isterdim. Anlaşılan o ki; halen becerikli olduğum özellikleri keşfedebilmiş değilim. Arkadaşlık, dostluk belki.. Onun içinde insanların bahanelerini ardında bırakmaları gerekmekte. Zor değil ancak bu da göreceli. Benim için zor değil; senin için güç bela başarılabilir..

Bir süredir ne hissettiğimi tanımlayamaz haldeyim. Anlaşılan o ki; olan biten her şeye yabancılaşmışım. Nedendir bilinmez donuk bir halde bir şeyleri yürütmeye çalışıyorum. Tek ve belli bir isteğim mevcut, bunun dışındakiler fotoğrafın flu kısmını oluşturmaktan başka bir şey ifade edemiyor. İstiyor muyum derseniz, evet hayatımda bir farklılık arayışındayım ama bunun öncesinde bir yerlerden devam edebilmek istiyorum. Becerebiliyor musun derseniz; eğer öyle olsaydı sizce bu yazıyı yazar mıydım?


Begbie..*

24 Eylül 2011 Cumartesi

22 Eylül 2011 Perşembe

.the near distant, the distant near

Elinizde olmadan öfkelendiğiniz, kızdığınız, bağırıp çağırmak istediğiniz; bazen de sarılmak, birlikte olmak ve gülücüklere boğmak istediğiniz insanlar, anlar olur ya. Evet, fazla çocukça gelebilir ancak ne yapalım zaten 17 yaşındaki insan aklı başında olur mu ki? İşte şimdi o andayım. Şimdi sana yakınım. Dün uzaktım, bir altı saat sonrası için ise belirsizim. Kadran bir tık ilerlediği her an yeni bir duygu zincirlemesine sürüklüyor beni. Üzülüyorum; işin kötü kısmı yakın hissettiğim anda gideceğim gerçeği. Ne kadar ironik değil mi? Kararlarım bile en dengesiz anlarda dönüp gafil avlıyor beni.


Bitti , dediğin zamanda biter mi gerçekten her şey? Çivi çiviyi söker mi sahiden? Bence sökmez, iki yanlışın bir doğru etmediği gibi. Elde iki mutsuz insan varken birini daha mutsuzluğuna ortak etme lüksüne sahip değilsin, olmamalısın. Bak yine uyuyamadım işte. Yaşamsal fonksiyonlarımdan hiç mi hiç memnun değilim ama nafile. Tüm gününü bir kase çorbayla geçiren tipler olur ya; onlara benzedim iyice. Aslında ben seni çorba gibi sevdim. İçini ısıtmanı istedim. Ne var insanlar çorba gibi sevemez mi? Bence gayet de mantıklıydı hani.


Şakaların acıtırdı çoğunlukla beni. Çekilmez bir insan oluverirdim. Elimde değildi. Nevrotikliğim burdan gelirdi belki. Şimdi içimde olayların trajikomik taraflarına aldırmadan gitmem gerektiğini sindirmeye çalışıyorum. Hiçbir şeyin farkında değilmişim gibi davranmak en iyisi. Ne de olsa varış noktasındayken her şeyin farkında olacağım.


Mutsuzluk her daim var olan bir duyguydu. Yalnızlık, yeni yeşermekte.
Yeni bir şehir, yeni bir yuva, yeni kararlar.. Farklı bir hayat.
Ne çok bekleyenim varmış aslında. Benim mutsuzluğuma ne derler acaba?




Begbie..*


22 Haziran 2011 Çarşamba

.misery

Kapalı kutular ardına gizlenmiş korkularımız gün yüzüne çıktığı zaman her şey için çok mu geç kalınmıştır? Acı, somut halde katlanılabilirliği olan bir duygu oysa. İçimizde bir yerde gerçekliğini kanıtlayamayacağımız bu hissi nasıl tarif edebiliriz ki?


Geriye baktığımda, kimsesiz cümlelerinin ardından gizlenenleri ve daha fazlasını bilmek isterdim. Tıpkı çehrende saklı olan tüm ifadelerini ezberlediğim gibi.

Alfabem olmanı, tüm noktalarına aşina olabilmeyi, bir araya geldiğimizde anlamlar yüklenmeyi isterdim.


Olmadı.


Olamazdı da zaten. Henüz senin için bir mana yüklenememişken benimki yere çakılmaya mahkûm bir kuşun boşa kanat çırpınışlarından ibaretti.


Ne var ki zaman önüne yüklediği gibi parça parça savurdu hepimizi.

Kutularımız açıldı, yüzleşmeye başladık birer birer gizlerimizle.

Kimilerine güzel bahaneler açığa çıktı, kimileri olduğundan da fazla ifadesizleşti.


Açıklamaların havada uçuşması beklenilirken, birbirimize donuklaştık. İçimize kapandık, belki de gerek duymadık.


Yitirilenler adına umarsızca davranışlar sergilemek istemezdim; ancak beceremedim. Birazcık inansaydım belki değişirdi ama hep belkiler de saklı kaldı gelecek. Yaşanılan hayat kırıklıkları tüm inancımı aldı, götürdü.

Sarılışında bir daha bırakmayacağını hissetmek isterdim, dokunuşunla yeniden doğmayı..

Boşlukta asılı kalmakla yetindim.





Begbie..*