Ruj sürmek için aynaya ihtiyaç duymazdı, duymamıştı. Ancak sanatına duyduğu meraktan dolayı bakmak için bir surete ihtiyaç duyardı.
Havanın soğukluğuna aldırmadan koşar adımlarla cadde boyunca ilerlerken aniden durdu. Geri döndü ve büfeden bir dal sigara aldı. Kesik eldivenlerinden kırmızı ojeli – tıpkı rujunun rengi gibi – titrek parmaklarıyla aldığı dalı ağzına götürdü. Ve bir kibrit çaktı. O ilk nefes, onu ilk başladığı zamana götürdü. Bağımlılığının başladığı ilk zamanlara.. Nedenine ve bunu oluşturan sebeplerine..
Sırf içinden geldiği için başlamıştı kendi demesiyle. Uygun şart ve koşullarda olduğunu ki uygun ne kadar uygun bir kelimeyse. Yalnız olduğunu, arkadaşlarından ayrıldığını, kimseyi tanımadığı zamanlarda yanındakinin sadece o olduğunu vs.
Sırf bağımlı olmak için böyle davrandığından bahsederdi arada. Gülüp geçerdim. Tabi ki de onu mutlu ederdi ancak kendi demesiyle zarardan çok yarar olarak görür bunu asla ve asla inkâr etmezdi.
Ardından gülerdim, yine. Haklısın diyerek idrak etmek isterdim.
“ Bu kadar güzel olan “şey” , nasıl bu kadar zararlı olabilir ki? “ derdi anlamazdım.
Anlayamazdım içinde kendi benliğinin betimlemelerini biriktirdiğini. Anlayamadım uzunca bir zaman.
Aslında o tek günlük sigaranın, insan bağımlılığına nasıl paravan görevi gördüğünü. Anlayamadım.
Kendimde bir bağımlı olana kadar asla anlayamadım.
Begbie..*
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder